Havalar ısındı, sokaklar bizi çağırıyor :)
Bu güzel havayı fırsat bilip kuzen ve eşiyle buluşmaya karar verdik..
İzin günüm olduğu halde saat 9'da kalktım (benim için erken bi saat) Camları açtım, bir güzel oturdum televizyonun karşısına, biraz zap yaptım.. Müzik dinledim, klip izledim..
Sonra bi kahvaltı.. Evde yapmam gereken birkaç işi hallettim.. Çamaşırlar, bulaşıklar, ev süpürme derken öğlen oldu.. Hazırlanıp çıktım doğruu eşimi işten almaya..
1 buçuk saatlik trafik çilesi allak bullak etti beni.. Sıcak da bi yandan.. Sonunda Taksim'e doğru yol adık..
Tabi bir de otopark bulma problemi var. Ne de olsa hava güzel herkes sokaklarda :) biz de dahil..
Park yeri bulunca bir sevindim anlatamam, kendimize gelmek için solulğu Starbucks'ta aldık.. Erken de gitmiştik... Bir latte ve bellavista kendime getirdi beni :) Etrafa boş boş bakarken keklerin bulunduğu dolabın üstünde "Havuçlu kek önerdin mi?" yazılı kağıdı gördüm :) bu nedir dedim :) Bir de yetmemiş 2 tane yapıştırmışlar.. Sonra tabi bir de wc'yi ziyaret etmeden çıkamazdım, fiş konrolü ile girildiğini duymuştum ama hiç denememiştim.. :) Gittim ilk defa kapı görüyormuş gibi açmaya çalıştım açamadım falan :) sonra kenardaki şifre kumandasını gördüm, fişteki şifreyi tuşlayıp girdim içeri :) Umumi helaya dönmesin diye nasıl bi teknolojidir bu şaşırdım :)))
Starbucks'tan sonra İstiklal'de birkaç tur atalım dedik, pasajları dolaştık..
Bu arada kuzenler geldi, Midpoint'e gitmeye karar verdik.. Kapıda bir kuyruk.. Her zaman öyle oluyormuş.. Sıraya girdik, barda biraz oyalandık ve muradımıza erdik :) Kıyısından deniz manzaralı arka bahçede yerimizi aldık..
Kırmızı şarap geldi önce güzeldi...
Yemek için de dişimde sorun olduğu için yumuşak bir şeyler yemem gerektiği için Penne ala carne istedim.. Çok güzeldi...
Manzara hava karardıkça daha da güzelleşti.. Dolunay da bize eşlik etti..
Yedik, içtik, güldük, eğlendik, güzel sohbet ettik... Saat 11 oldu, ertesi gün iş var eve dönme zamanı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder